‘Kevserî Mecmuası’ Artık Efsane Değil - Karar Gazetesi - 17.11.2016
Beşir Ayvazoğlu
Divanyolu’nda yolum düştüğünde acelem yoksa mutlaka II. Mahmud’un türbesine de uğrar, bu türbede yatanların ruhlarına birer Fâtiha okurum. Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamid’in yanı sıra, bu üç padişahın eşleri, oğulları ve kızları da burada yatarlar.
Türbenin bulunduğu mekân, aslında II. Mahmud’un ablası Küçük Esma Sultan’ın kışlık sarayının bahçesiydi. Zamanla Tanzimat ileri gelenlerinin defnedildikleri bir kübera mezarlığına, Frenkçe tabirle bir çeşit pantheon’a dönüşen bu bahçede yatan önemli adamlar saymakla bitmez. Sadece türbe bitişiğindeki adada Abdülhak Hâmid’in dedesi Hekimbaşı Abdülhak Molla, ismi Fethipaşa Korusu’nda yaşayan Fethi Ahmet Paşa, Osman Hamdi Bey’in babası Edhem Paşa, Hamdullah Suphi’nin babası Suphi Paşa ve dedesi Abdurrahman Sami Paşa gibi onlarca Tanzimat vezirinin yattığını söylersem, ne demek istediğimi daha iyi anlatmış olurum.
Geçenlerde yolum yine Divanyolu’na düştü, yeterince vaktim olduğu için türbeye de uğradım. Her biri bir sanat eseri niteliği taşıyan ve kitabeleri büyük hattatlar tarafından yazılmış olan mezarlar arasında dolaşırken Yesarîzade Necib Ahmed Paşa’nın kabrini görünce öteden beri yazmayı düşündüğüm, fakat bir türlü elimin değmediği bir konuyu hatırladım. Önce isterseniz kitabeyi birlikte okuyalım:
“Hüve’l-Bâkî. Mâbeyn-i Hümâyun ve hademe-i hâssa-i şâhâne ve Muzıka ferîkân-ı kirâmından iken irtihâl-i dâr-ı bekâ eyleyen Yesarîzade Necib Ahmed Paşa’nın ruhiçün Fâtiha. 23 Cemâziyelâhir 1300.”
Kitabeden de anlaşılacağı üzere, II. Mahmud devrinin büyük Talik hattatı Yesarîzade Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin oğlu olan Necib Ahmed Paşa, Muzıka-yı Hümayun’da ferik (korgeneral) rütbesiyle görev yaparken 1 Mayıs 1883 tarihinde vefat etmiş. Enderun’dan yetişen Necib Ahmed Paşa, burada musikimizi çok iyi öğrenmiş, fakat Saray’da Muzıka-yı Hümayun kurulunca Enderun’dan çıkarılıp bu kuruluşta görevlendirilmişti.
Muzıka-yı Hümayun’da Donizetti Paşa ve diğer Avrupalı musikişinaslardan Batı Musikisi öğrenip flüt, piyano ve keman gibi batı sazları çalmaya başlayan Necip Ahmed Bey hızla yükselmiş, Türk musikisine tutkun olan Abdülaziz tarafından Saray’dan uzaklaştırılmışsa da Batı Musikisi’ne taraftar olan Abdülhamid tarafından rütbesi iade edildiği gibi hem Muzıkay-ı Hümâyûn kumandanı, hem de Mâbeyn-i Hümâyûn feriki yapılmıştı. 1876 yılından 1909 yılına kadar Osmanlı Devleti’nin millî marşı olarak çalınan Hamidiye Marşı’nı o bestelemiştir.
Necip Ahmed Paşa, Yılmaz Öztuna’ya göre Türkiye’de Batı Musi kisi’nin gerçek kurucularındandı.
Necib Ahmed Paşa aynı zamanda seçkin bir koleksiyonerdi; yaşadığı devre kadar gelen Türk Musikisi repertuarını büyük büyük paralar harcayarak notaya aldırmış, böylece muhteşem bir mirasın yok olmasını önlemişti. Eserlerin notaya kusursuz alınmış olması bakımından Türk Musiki koleksiyonlarının en önemlisi olan bu zengin koleksiyon, ne yazık ki Paşa’nın ölümünden sonra dağılmıştır. Bir kısmı Hüseyin Sadettin Arel’e, bir kısmı da Rauf Yekta Bey’e intikal eden bu koleksiyonun önemli parçalarından biri de musiki çevrelerinde Kevserî Mecmuası adıyla bilinen yazmadır.
Bir Mevlevi dervişi olan Mustafa Kevserî (Nâyî Ali), Kantemiroğlu Edvarı’ndaki peşrev ve saz semailerini kopya etmiş, ancak bununla yetinmeyip mecmuada bulunmayan peşrev ve saz semailerini Ebced notasıyla yazarak esere eklemişti. Necip Ahmed Paşa’nın veresesinden Rauf Yekta Bey’e intikal eden ve uzun süre araştırmacılara kapalı kaldığı için adeta bir efsaneye dönüşen bu yazmanın bir mikrofilm kopyası, Mehmet Uğur Ekinci tarafından tespit edilerek müzikolojiye kazandırıldı. Milli Kütüphane Mikrofilm Arşivi’nde Kitab-ı Musikar adıyla kayıtlı olduğu için bugüne kadar fark edilmeyen Kevserî Mecmuası’nın musiki tarihimiz ve müzikoloji açısından değeri tartışılamaz. Ekinci’nin Pan Yayınları tarafından yayımlanan Kevserî Mecmuası, 18. Yüzyıl Saz Müziği Külliyatı adlı eseri, bu yazmadaki zenginlikleri gün ışığına çıkarmıştır. Eugenie Popescu-Judetz’in aynı yayınevi tarafından yayımlanan Kevserî Mecmuası isimli çalışması da önemlidir.
Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve Araştırma Merkezi (OMAR), bu yıl III. Uluslararası Yazı Okulu çalışmalarında Kevserî Mecmuası’nı tema olarak seçmiş ve bu çalışmayı 9 Eylül’de bir konserle taçlandırmıştı. Bu konserde Kevserî Mecmuası’ndan seçilen, daha önce hiç icra edilmemiş yirmi saz eseri şimdi iki CD’den oluşan bir albüm olarak elimizin altında. Saz heyeti, OMAR Yaz Okulu’nda hocalık eden seçkin sanatkârlardan oluşuyor: Sadreddin Özçimi (ney), Göksel Baktagir (kanun), Yurdal Tokcan (ud), Fahreddin Yarkın (kudüm–daire), Derya Türkan (klasik kemençe) ve Murat Aydemir (tanbur)… Bu isimleri bilenlerin, Kevserî Mecmuası’ndan Seçmeler/18. Yüzyıl ve Öncesinden Meçhul Saz Eserleri adlı albümün değerini daha iyi takdir ederler.
Bu çalışmalarda OMAR’ın müdürü ve İcra Heyeti şefi Gönül Paçacı Tunçay’ın katkılarını kaydetmezsen hak-nâşinaslık yapmış olurum.
Necip Ahmed Paşa’nın kabri başında bunları düşündüm işte. OMAR’ın albümünü yeni dinlediğim için Kavserî Mustafa Efendi’nin kayıt altına aldığı 18. yüzyılın ve öncesinin sesleri hâlâ kulaklarımdaydı.
Fotoğraflar ve ekler için siteyi ziyaret ediniz : http://www.karar.com/yazarlar/besir-ayvazoglu/kevseri-mecmuasi-artik-efsane-degil-2617