Darülelhan Tarihçesi

Dârü’l-Elhân’dan Konservatuvara 
Türk Musikisi
Dârü’l-Elhân, “nağmeler evi” anlamını taşıyan Türkiye’nin ilk resmi müzik okulunun adı. Adında “dâr” sözcüğü bulunan bütün kurumlar gibi “ev, yuva” sıcaklığı taşıdığı bir dönemde kurulmuş. Dârü’l-Elhân’ın hazırlayıcısı olan kurum, 1914’te Şehremini Cemil Paşa (Topuzlu) zamanında faaliyete başlayan Darülbedayi’nin müzik koludur. İstanbul Şehremaneti’ne bağlı olarak kurulan Darülbedayi, tiyatro, sahne musikisi, Türk ve Batı musikisini bir arada ele almaya çalışan ulusal bir konservatuvardı. Musiki bölümü Şark ve Garp olarak ikiye ayrılmış, müdürlüğüne ise Ali Rifat Bey (Çağatay) getirilmiştir. Türk musikisinin çöküşünü engellemek, halka düzeyli müzik beğenisini aşılamak ve bazı temsillerde yer alacak müzik eserlerinin ulusal karakterde bestelenmesine yardımcı olmak üzere oluşturulan bu bölümün hocaları Tanburi Cemil Bey, Zekâizade Ahmet Efendi, Ali Rifat Bey, Abdülkadir Bey gibi dönemin üstad müzisyenleri ve parlak icracılarıdır. Şehzadebaşı, Letafet Apartmanı’nda başlayan ve Ferah Tiyatrosunun arka sokağında beyaz bir konağa taşınan Musiki kolu Birinci Dünya Savaşı’nın olağanüstü koşullarında fazla sürmeyerek 14 Mart 1916’da kapatılmıştır. 

1916 sonlarında Maarif Nezareti’nin öncülüğünde dönemin müzisyenleri ve fikir adamları bir araya gelerek Abdülkadir Bey’in (Töre) yeni bir müzik okulu açılması için sunduğu raporu görüşür, böylelikle musiki encümeni oluşturulmasına karar verilir. Eski Evkaf Nazırı ve Washington Büyükelçisi besteci Yusuf Ziya Paşa başkanlığındaki encümen hazırladığı talimatname ile musiki hocası yetiştirecek ve daha çok Türk musikisine ağırlık verecek bir okul olan Dârü’l-Elhân’ın kurulduğu bildirir. Söz konusu talimatname V. Mehmet’in (Reşad) irade-i seniyesi (9 Aralık 1916) ile kabul edilir. 

Dârü’l-Elhân’ın kuruluş amacı müzik sanatının bilimsel bir yolla eğitim ve öğretimi, eski Türk bestecilerine ait klasik eserlerin yayımlanması ve yeniden tanıtılarak canlandırılması olarak özetlenmiştir. Dört yıl süreli eğitim programında Türk musikisi ağırlıklı olarak nota, solfej, ilahi ve ayin-i şerif gibi derslerle ney, tanbur, keman, ud, kanun, lavta, kudüm, santur, def gibi çalgıların öğretimi ve şarkı söyleme (gınâ) eğitimi yer almış, bunlara arp, viyolonsel, alto ve piyano ile genel musiki tarihi, armoni gibi dersler eklenmiştir. Dârü’l-Elhân Ziya Paşa’nın başkanlığı altında bir süre faaliyet gösterdikten sonra, savaşın sonundaki yenilgi, İstanbul’un işgali gibi zorluklara daha fazla dayanamamıştır. 1918’de erkekler kısmı kapatılmış ve sekiz kişilik bir öğretim kadrosu ile yalnızca Şark musikisi öğretimi verilen kadınlar kısmı kalmıştır. 

14 Eylül 1923’te Dârü’l-Elhân, İstanbul Valisi Haydar (Yuluğ) Bey’in ilgisi ile ve Musa Süreyya Bey’in yönetiminde belediyeye bağlı olarak tekrar açılır ve yönetmeliği değiştirilir. Batı müziği dersleri eklenerek batı tipi bir konservatuvar olarak örgütlenir. Bu dönemde kurumun Alaturka Şubesi Rauf Yekta Bey, Tanburi Refik Bey (Fersan), Udi Sedat Bey (Öztoprak), Santuri Ziya Bey, Neyzen Emin Efendi, Kemani Nuri ve Mustafa Bey gibi hocalardan; Alafranga Şubesi ise Zeki Bey (Üngör), Piyanist Hegei ve Radeglia, Musa Süreyya Bey, Muhittin Bey (Sadak), Edgar Manas, Cemal Reşit (Rey) gibi hocalardan oluşmaktadır. 

Dârü’l-Elhân’ın en verimli dönemi bu yıllara rastlamaktadır. Eğitimin yanında sanat faaliyetleri ve yayınlarında kurum başarılı işlerle gündeme gelir. Şark ve Garp musikisi şubelerinin ortak olarak düzenlediği Galatasaray Lisesi Salonu, Tepebaşı Kışlık Tiyatrosu, Union Française gibi yerlerde verilen konserler geniş ilgi toplar. Dönemin konser programları incelendiğinde gerek klasik gerekse yeni eserlerin yer aldığı zengin bir repertuvar göze çarpmaktadır. Bu konserlerde öğretmen ve öğrencilerin katılımıyla kurulan orkestra ve icra heyetlerini Batı musikisinde Musa Süreyya Bey ile Zeki Bey (Üngör), Türk musikisinde ise Muallim İsmail Hakkı Bey, Muallim Sedat (Öztoprak) ve Muallim Ziya Bey yönetmişlerdir. 

Kuruluş gerekçeleri arasında da yer aldığı üzere Dârü’l-Elhân yayın ve araştırma faaliyetleriyle de Türk musikisi açısından bir dönüm noktasına işaret etmektedir. Cumhuriyet sonrası nota yayımlayan ilk kurumdur. Farklı kaynaklardan gelen eserlerin tespit edilerek muhafazasını ve aktarımını sağlamak bu sayede mümkün olmuştur. Dârü’l-Elhân Külliyatı adı altında yayımlanmaya başlayan, 120’si Osmanlıca toplam 180 yaprak nota, 7 sayı yayımlanan Dârü’l-Elhân Mecmuası ile, Anadolu’daki folklor inceleme gezilerinden derlenen türkülerin yer aldığı Anadolu Halk Şarkıları (1927-1928) adındaki 7 defterdir. Kurumun yayınları bir yapı değişikliğine uğrayarak önce İstanbul Konservatuvarı, sonra İstanbul Belediye Konservatuvarı adını aldıktan sonra da sürdürülmüştür. Notası tespit edilen eserler plak kayıtları aracılığıyla dinleyiciye sunulmuştur. Columbia firmasında 78 devirli olarak doldurulan bu plaklar klasik musikinin en büyük beste şekillerinden şarkılara ve halk türkülerine kadar geniş bir repertuvar içermektedirler. 

Cumhuriyetin ilk yıllarında yoğunlaşan folklor araştırmalarına yönelik olarak Dârü’l-Elhân’ın Anadolu’ya düzenlediği araştırma ve derleme gezileri 1926’da Rauf Yekta Bey, Yusuf Ziya Bey, Ekrem Besim Bey ve Dürri Bey ile başlamıştır. Bu çalışmalar sürerken 9 Aralık 1926’da Maarif Vekili Mustafa Necati Bey’in emri ile kurulan Sanayi-i Nefise Encümeni’nin kararı ile Dârü’l-Elhân’da Türk musikisi eğitimi ve öğretimine son verilmiştir. Öğretim kadrosunu dağıtmamak için öğretmenlerden kurulu Türk Musikisi İcra Heyeti ile Rauf Yekta, Muallim İsmail Hakkı, Zekâizade Hafız Ahmet Efendi’den oluşan Tasnif ve Tespit Heyeti bırakılarak sınırlandırılan faaliyetler yapısı değiştirilen konservatuvarda sürdürülmeye çalışılmıştır. 

1926’da İstanbul Şehremaneti’ne bağlanan konservatuvardaki Tasnif ve Tespit Heyeti kapsamında çalışmalar yapan uzman müzik adamlarının çabalarıyla Türk musikisinin “yazılı döneme” geçişteki en verimli süreci başlamıştır. Dini ve dindışı beste şekillerindeki Türk musikisi klasiklerinin aslına en yakın kaynaklardan tespit edilerek ve farklı kaynaklardan gelenler birbirleriyle karşılaştırılarak notaya alınması ve gelecek kuşaklara aktarılması, bu musikinin sağlıklı aktarımı için katkı sağlamıştır. Bununla birlikte Tasnif ve Tespit Heyeti çalışmaları tahsisat yokluğu, heyete sonradan kimsenin atanmaması ve kurumda Türk musikisine olan eğilimin zaafa uğraması gibi nedenlerle gitgide azalarak 1960’ların başında son bulmuştur. 

1930’lu yılların ilk yarısından itibaren yoğunlaşan müzik tartışmaları içinde konservatuvar özel bir yere sahip olur. “Musıkimize çekidüzen vermek üzere” Avrupa’dan getirtilen müzik adamlarınca (Paul Hindemith gibi), hazırlanan raporlar ile ve bu tarihten sonra geçirdiği bir takım yapısal değişim ve kesintilerle 1940’ların ortalarına dek gelinir. Konservatuvara 1943’te Saadettin Arel’in geniş yetkilerle, beş yıllık bir sözleşme ile müdür atanması okulda her türlü faaliyeti düzenli ve verimli kılmıştır. Eğitim programına Türk musikisinin eklenmesi bu döneme rastlamaktadır.


Kuruluş fikri ve faaliyetleri Darülbedayi dönemine dayanan ve verdiği konserlerle Türk musikisinin halka ulaşmasında özel bir önemi olan Türk Musikisi İcra Heyeti 1940’ta Tepebaşı’ndaki binada yeniden kurulmuştur. Heyetin ilk konseri Mayıs 1941’de gerçekleştirilen “Dede Efendi Konseri”dir. Ali Rıza Şengel’in klasik tarzda yönettiği ve “Tarihi Türk Musikisi Konserleri” adıyla devam eden bu konserlerden sonra icra heyeti 1944’te kadrolu bir yapıya kavuşmuştur. 1948’de yönetime dair uyuşmazlık nedeniyle Arel’in konservatuvardan ayrılmasıyla yerine Şerif Muhittin Targan atanmıştır. 

İcra Heyetine kısa bir süre Ercümend Berker, misafir olarak Mesud Cemil ve Refik Fersan şeflik etmişler, bu dönemlerde icra heyeti bünyesine değerli müzisyenler katılmıştır. 1950’li yıllar icra heyetinde büyük bir başarıyla musiki icra eden seçkin sanatçıların katılımıyla geniş bir repertuvarın halka sunulduğu yıllardır. 1953’te Nevzad Atlığ’ın bir yıllık şeflik görevinin ardından istifasıyla boşalan yere önce Nuri Halil Poyraz sonra da Münir Nurettin Selçuk şef olarak atanmıştır. Selçuk’un yönetiminde topluluk repertuvar ve konser programları açısından geleneksel üslubun dışında bir icra anlayışı dönemine girmiştir. Düzenli olarak önce Taksim Belediye Gazinosu, 1954’ten sonra Şan Sineması’nda Pazar sabahları gerçekleştirilen konserler halk tarafından büyük ilgi görmüş, radyo yayını aracılığıyla geniş dinleyici kitlesine ulaşmıştır. Bu dönemde zaman zaman Kemal Gürses, Emin Ongan, Mefharet Yıldırım ve Radife Erten de icra heyetinde şeflik yapmışlardır. Kadrosu gitgide yenilen heyeti 1982’ye dek Muzaffer Birtan yönetmiş, 1983’te bu göreve Rıza Rit atanmıştır. İcra Heyeti halen Gönül Paçacı Tuncay’ın şefliğinde çalışmaya devam etmektedir.

Türk musikisinin gelişim çizgisi içinde ve ülkenin kültür-sanat yaşamında belirleyici bir yere sahip olan, birçok sanatçının yetiştiği İstanbul Belediye Konservatuvarı 1986 yılında İstanbul Üniversitesi’ne devredilmiştir. Bugün Türkiye’nin en eski ve köklü üniversitesinin çatısı altında uzun bir geleneğin varisi olarka çalışmalarına devam etmektedir.