Bir Darülelhan vardı - Karar Gazetesi/Beşir Ayvazoğlu - 18.05.2017
İçinde bulunduğumuz yıl, Darülelhan’ın kuruluşunun 100. yılıdır. Bu ismi uzmanlar ve meraklılar dışında bilen kaç kişi çıkar, bilmiyorum.
İkinci Meşrutiyet devrinde Muzıka-yı Hümâyun eski önemini kaybederek bir askerî bando ve bir saray orkestrasından ibaret küçük bir kuruluş haline gelmiş, Darülbedayi de Birinci Dünya Harbi yüzünden kapanınca ciddi bir boşluk doğmuştu. Bu boşluğu doldurmak amacıyla Maarif Nezareti tarafından hazırlanan Musiki Encümeni ve Darülelhan Talimatnamesi, 9 Aralık 1916 tarihli irâde-i seniyye ile yürürlüğe girdi ve Darülelhan 1 Ocak 1917 tarihinde öğretime başladı.
Musiki Encümeni, fahrî üyelerden oluşan geniş yetkili bir ilim ve sanat kurulu, Darülelhan ise Türk ve Batı Musikileri ile tiyatro bölümlerinden oluşan bir konservatuvar niteliği taşıyordu. Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye adlı romanında, bu kurum etrafındaki alaturka-alafranga tartışmaları ele alınmıştır.
Darülelhan, Cumhuriyet’e intikal eden önemli kurumlardan biriydi; ne var ki çiçeği burnunda devletimizi kuranların musikiyle ilgili başka projeleri vardı. İlk olarak Musiki Encümeni kaldırıldı, Darülelhan ise İstanbul Şehremaneti’ne bağlandı. 14 Eylül 1924 tarihinde yapılan açılış töreninde konuşan müdür Musa Süreyya Bey’e göre Darülelhan’ın amaçlarını şunlardı: Batı musikisindeki gelişmeleri yurdumuzda da yaymak, musikimizin değerli eserlerini saklayıp koruyarak devamını sağlamak, millî musikimizi lâyık olduğu seviyeye yükseltmek, ilmî toplantılar düzenleyerek eski musiki eserlerimizi tespit etmek, opera, operet ve şan’la ilgili diğer Batı musikisi eserlerini di limize aktarmak ve uygulamak.
***
OMAR tarafından hazırlanan “Sırlanmış Sesler” adlı dört CD’lik albümün kapağı.
Musa Süreyya Bey’in konuşması, musiki politikasının merkezine Batı Musikisinin yerleştirileceğine dair işaretler taşıyordu. Nitekim Maarif Vekâleti’nin İstanbul Şehremaneti’ne yazdığı 9 Aralık 1926 tarihli yazıyla, hiç beklenmedik bir zamanda, Darülelhan’ın adı İstanbul Konservatuvarı olarak değiştirildi ve Türk Musikisi Şubesi kapatıldı.
***
Bu uygulama, devletin Türk musikisini artık devrini kapamış bir musiki olarak gördüğü ve müzeye kaldırmak istediği anlamına geliyordu. Muzıka-yı Hümâyun’un Fasl-ı Atik bölümünün bir uzantısı olarak kurulan Riyâset-i Cumhur İnce Saz Heyeti de çok geçmeden aynı akıbete uğradı.
Darülelhan, Anadolu’da türkü derlemeleri de yapmıştır. “Darülelhan Külliyatı Anadolu Halk Şarkıları”nın üçüncü defterinin kapağı. Bu defterde Alaşehir, Manisa, İzmir, Ödemiş ve Aydın’da derlenmiş 48 halk türküsünün notaları yer almaktadır.
Devrin büyük müzikologlarından Rauf Yektâ Bey, haklı olarak, Darülelhan’ın Türk musikisi şubesinin kaldırılmış olmasını, millî musiki kültürümüze vurulan büyük bir darbe olarak nitelendirir ve yalnız Batı Musikisinin öğretildiği konservatuvardan Türk bestekârının yetişemeyeceğini söyler.
Belediye Konservatuvarı olarak yoluna devam eden Darülelhan’ın daha sonraki macerası bu yazıda özetlenemeyecek kadar uzundur. İzin verirseniz, sadece Darülelhan’ın Türk Musikisi Şubesi kaldırıldıktan sonra kurulan Alaturka Musiki Tasnif ve Tesbit Heyeti’nin çalışmalarından kısaca söz etmek istiyorum. Başkanlığına Rauf Yektâ Bey’in tayin edildiği heyetin diğer üyeleri de Zekâî Dedezâde Hafız Ahmed Irsoy ve İsmail Hakkı Bey’dir. Kısa bir süre sonra ölen İsmail Hakkı Bey’in ye rine Ali Rıfat Çağatay getirilecek, birkaç yıl sonra da Dr. Suphi Ezgi ve Mesud Cemil Bey’ler heyete katılacaktır.
OMAR Yaz Okulu’nda yapılan çalışmalardan bir görüntü.
Adı geçen heyet tarafından tespit ve tasnif edilerek yayımla nan yüzlerce eser, Türk musikisi repertuvarının büsbütün yok olmasını önlemiştir. Asıl önemli olan, tespit edilen eserlerin çoğunun Hafız Ahmed Efendi’nin hafızasındaki biçimiyle ve onun okuduğu gibi notaya alınmış olmasıdır. Bu önemlidir; çünkü Hafız Ahmed Irsoy, inanılmaz hafızasındaki yüzlerce eseri babası Zekâi Dede’den, o da Dede Efendi’den meşk etmiştir. Heyet tarafından neşredilen nota külliyatı, bu sebeple Türk musikisi çevrelerinde son derece yüksek prestije sahiptir ve abide bir neşriyat olarak kabul edilmektedir.
Bu yazıyı niçin yazdığıma gelince... Önümüzdeki Cumartesi gecesi Aya İrini’de Kültür ve Turizm Bakanlığı ile kısa adı OMAR olan İ.Ü. Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama Araştırma Merkezi tarafından bir program gerçekleştirilecek. Saat 19.00’da başlayacak programın amacı, kuruluşunun 100. yılı vesilesiyle “ilk resmi müzik okulumuz” olan Darülelhan’ı kültür dünyamızın gündemine taşımak...
OMAR’ın müdürü ve İcra Heyeti Şefi Gönül Paçacı’nın gayretiyle gerçekleştirilen programda, Cumhurbaşkanlığı Klasik Türk Müziği Korosu, İstanbul Tarihi Türk Müziği Topluluğu, İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu ve OMAR İcra Heyeti yer alacak. Gönül Hanım, repertuarın Belediye Konservatuarı’nın yetiştirdiği, bu kurumda hocalık veya şeflik yapmış bestecilerin eserlerinden oluştuğunu söyledi.
Konservatuvarın tarihini yansıtacak belgesel görüntülerin de sunulacağı program vesilesiyle, 1926 yılından itibaren çeşitli metotlarla ses kaydı alınmış olan eserlerinden oluşan “Sırlanmış Sesler- Darülelhan ve Sonrası Taş Plak Kayıtları” başlıklı dört CD’lik bir albüm hazırlandı. Ayrıca bu kurumdan yetişmiş usta iki sanatkâra Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı tarafından onur ödülü takdim edilecek.
OMAR’ın bir sürprizi daha var: Darülelhan’ın 1924-1925 yıllarında yedi sayı neşredebildiği Darülelhan Mecmuası, 8. sayıdan itibaren devam ettirilecek ve ilk sayı yetiştirilebilirse geceye katılanlara armağan edilecek.
Darülelhan Türk ve Batı Musikilerinin öğretildiği ve gelişmesi için sürekli katkıda bulunulan ve imkânlar sağlanan bir konservatuvar olarak yaşatılsa ve gelenekli bir kurum olarak kesintilere uğramadan günümüze ulaşabilseydi, bugün belki de musiki konusunda başka meseleleri konuşuyor olacaktık.
http://www.karar.com/yazarlar/besir-ayvazoglu/bir-darulelhan-vardi-4025