Eskinin Aynasında Yeni... Günümüzden Kâr-ı nâtık Örnekleri

“Geçmişten günümüze tüm iyi hocalara ithaf ediyoruz”




Eskinin Aynasında Yeni...
Günümüzden Kâr-ı nâtık Örnekleri

Onur Konukları
Mutlu Torun
Mustafa Tahralı
Barihüda Tanrıkorur
Ayşe Başak Harmancı

İÜ OMAR Türk Müziği İcra Heyeti
ŞEF
Gönül Paçacı Tunçay

Konuk Solistler
Gülru Ergen - Ses
Dilruba Duru Karaca - Ney

SES
Murat Avşar
Hüseyin Işık Ersin
Oya İşboğa Kılıç
Hasan Kiriş
Neslihan Yerli Küçüktürk
İrem Şamlı

SAZ
Caner Can - Kanun
Mine Yener Can - Tanbur
Fikret Alp Çelik - Kemençe
Onur Çiçek - Daire
Ömer Şahin Eren - Ney
Murat Nakipoğlu - Keman
Hasan Hekimoğlu - Ud

22 Nisan 2024
İÜ Rektörlük Binası Mavi Salon


Çocuklara Mini Kâr-ı nâtık
(On iki Makam)
Beste-Güfte: Ayşe Başak Harmancı

Usûl: Sofyan

Ben bir yola çıktım makamlar ülkesine
İlk durağım olarak geldim Rast’ın evine
Rast’ın üst komşusunun adı Uşşak hanımmış
Ona uğramazsanız size çok darılırmış
Segâh üstten seslendi bana gelmiyor musun
Rast’ın iki üstünde yoksa bilmiyor musun
Bir başka uşşak karar Neva makamında var
Neva’da rast yaparak dügâh’ta ver sen karar
Köyde meler kuzular çoban kavalın çalar
Uşşak’ın beşli bir de Hüseynî kardeşi var
Hicaz’a uğrayınca uyku bastırdı bana
Hadi gel dinlenelim dandini dandini dastana
Bak ezan okunuyor sabah oldu kalksana
Sabâ seni bekliyor günaydın de el salla
Üsküdar’a gidelim kâtibimi görmeye
Bizden selam götürsün makamı Buselik’e
Gidelim Suzinâk’e onda varmış çift karar
Rastla biteni Basit, Zirgülelisi de var
Suzinâk’in üstünde Karcığar var unutma
Kayarak kaydıraktan karara var uşşakla
Uşşak’ın ikiz eşi Bayati’yi unutma
Önce buselik göster sonra uşşak aman ha!
İşte dönük dolaştık makamları tanıdık
Yine Rast’a gelerek eseri tamamladık

Şehnaz Kâr-ı nâtık
(On sekiz Makam)
Beste: Mutlu Torun
Güfte: Mustafa Tahralı
Usûl: Muhtelif

(Müsemmen)
İşte bir Şehnâz ile seyr açtı ûd bezm-i dile,
Perde perde nağmesin gûş eyle ey dil yâr ile.
Yâdigâr kalmış diye mutrib bugün Uzzâl okur,
Dem tutar âhengine neyler ulu hünkâr ile.

(Aksak)
Bir Sabâ rüzgârı esmiş ise seyrinde, yanar
Tutuşur yangını, hünkâr-ı dili yâda gelir.
Bir Dügâh âh ile tuttursa kemençe âhenk
Ehl-i derdin dili bin âh ile feryâda gelir.

(Yürük Semâî)
Düşmüş yine dil aşkına bir Bestenigâr’ın,
Dilden dile menkūl dolaşır seyri, cihânı.
Tâ Evc’e çıkar âhı bir efsâne gibi âh!
Her perdede bir vechin açar sırr-ı nihânı.

(Curcuna)
Cihan içre Irâk iklîmine düştükde nây-ı dil,
Tüter hicrân ile her bir nefes hû hû ile cânı.
Yegâh’a geçse seyrinde tutup bir perdeyi tanbûr,
Firâk ehli bulur sevdâsına yâr dilde sultânı.
(Sofyan)
Bir hû çekip Hüseynî açtıkda, çekti bir âh!
Feryâdına nice can dem tuttu sînesinden.
Kānûn ile Muhayyer çırpındı, uçtu diller
Âhenk tutup ney ü tanbur tavr u şîvesinden.

(Yürük Semâî)
Seyretti bir Acem, ki acem dilde şöhreti,
Dil âşinâ imiş meğer ol şîvekârına.
Tutmuş Ferahfezâ ile neyler de seyrini,
Bir hoş sadâlı kâr okur aşk-ı nigârına.
Yâr Nevâ seyri açtı ûd ile mecliste dillere,
Çağırır perde perde meclise yârânı âh ile.
İşte Tâhir iner gelir dile serv-i revân gibi,
Tutar âhengini felekte nice mihr ü mâh ile.

(Sofyan)
Gezindi ney yine tanbûr ile gönül gönüle,
Açıldı seyr-i cihan bir Acem-aşîrân’e.
Kemençe Şevkutarab seyrine girince, gönül,
Erişti nağme-i ervâhımız dil ü câne.

(Evfer)
Sabâ bûselik açtı seyrinde âhenk,
Arar aşkına mahrem ü derdine em.
Hicaz zirgüle yârine dem tutar dem:
Demâdem bu demdir bu dert içre merhem
Bestesi seyrinde Şehnâz ile verdi karar
Kârına âhir Mürid, devrederek âlemi.


Rast Kâr-ı Nâtık “Nüh Felek”
(Dokuz Makam)
Beste: Cinuçen Tanrıkorur
Güfte: Mutafa Tahralı
Usûl: Aksak ve Semai

Nüh felek seyrine çıkmış deli dîvâne gönül
Götürür Rast ile yârânını seyrâne gönül
Bir neva çekti yanık sînesi pür-hûn olarak
Düşecek âh yine Hüzzâm ile hicrâne gönül
Dolaşıp şöylece mızrâb ile her perdesini
Girdi Kürdîlihicazkâr’ına mestâne gönül
Tatlı bir neş’eye ermiş uçuşur nağmeleri
Dolaşır semt-i Nihâvend’i bu pervâne gönül
Perdeden perdeye bir renk alarak cûşa gelip
Geçti Mâhûr ile son perdeyi şâhâne, gönül
Söylesin her teli ûdun nicedir dil ateşi
Bir Hicâz âfete vurgun okur efsâne, gönül
Tâ fecirden gelen âhengine hemdem düşerek
Uçar estikçe Sabâ rüzgârı cânâne, gönül
Ürperir sînesi gurbet dolu, hasret dolu hep
Ulaşır semt-i Hüseynî’ye fakîrâne, gönül
Aşk imiş derdi de dermânı da aşk ehlinin, âh
Girdi Uşşâk okuyup şevk ile devrâne gönül
Cinuçen Rast ile döndürdü Mürid nüh feleği
Sanki bir çâre arar hâl-i perîşâne, gönül



Pençgâh Kâr-ı nâtık (Yirmi Dört Makam)

Beste: Gönül Paçacı Tunçay
Güfte: Mustafa Tahralı
Usûl: Muhtelif
(Ağır Aksak)

Söylenip yıllarca âhengi gülün dilden dile
Seyre çıkmış yâr ilinde bülbülü Pençgâh ile
Öyle nâdîde, Pesendîde imiş ki şîvesi
Mutribân seyrin edermiş perde perde âh ile

(Yürük semâî)
Ne olur, susma sakın, seyrine Tebrîz açıver
Nicedir duymadı dil nağmeni, bir bir saçıver
Tutup alkışları sazlar güzelim seyrine hep
Şu Rehâvî ile bezm-i dile bir dem kaçıver

(Müsemmen)
Düşünce seyri bir dem bülbülün nâr-ı firâk içre
Hemence başlamış Selmek dilince âh u feryâda
Gelip bir Dil-nişin, seyrinde gönlün bî-karâr etmiş
Demâdem bir füsûn-ı aşk ile Şîrîn ü Ferhâd’a

(Raks aksağı)
Gül devrine girince tutulmaz ki Şevk-i dil
Gördük ki dilde cûşa sebep bir nigâr imiş
Dillerde bir terâne imiş seyr-i bülbülün
Mutrib duyunca bildi ki bir Sazkâr imiş

(Aksak semâî)
Yandıran hû ile neylerde Segâh-mâye imiş
Âteş-i âh ile bir seyr-i Dügâh-mâye imiş
Bir bahâr akşamı yanmış yine Nevrûz ateşi
Sönmeyen âteş-i uşşâk ile hem-mâye imiş

(Evfer)
Âlem Hisâr’ın tutsa gam, etmez figan seyrinde dil
Her nağmeden bir can bulur, bin cân ile hayrân olur
Bir dem gelip bir reng ile, bir Vech-i şehnâz eylese
Söyler cihan seyrânını, dilden dile destân olur

(Nim Çenber)
Bir seyr-i Sipihr aşk ile devretti cihânı
Dinmez görünür haşre kadar rûh-ı revânı
Zikrin eder âşıkları, Kûçek ile hemdem
Bir serv-i hırâmân ile bir gonce-dehânı

(Devr-i Revan)
Rüzgârımız esti şükür, yaz demeden, kış demeden
Gönlümüz eyler yine şen, işte Sabâ-zemzeme’den
Dilde şakır bülbüle eş, şimdi Arazbâr ile yâr
Âlem ile söyleşir, âzâde vü şâd zemzemeden

(Yürük Semâî)
Vech-i arazbâr açıp mutribe yâr dem tutar
Elde rebâb, dâire sîneye merhem tutar
Râhatü’l-ervâh okur şevk ile bir âşinâ
Sâz ile sâzendeyi seyrine hemdem tutar
(Bileşik Nim Sofyan)

Düşmüş ise tâ sînene nâr-ı firâk, âh âh! deme
Tiryâk imiş her nağme-i Rûy-i ırâk, eyvâh! deme
Revnak-nümâ seyrin eder bir perdeden bir perdeye
Hicrin görüp yârin, dile vuslat uzak, âh âh! deme

(Ağır Düyek)
Yârân diyar diyar gezip âvâre olmasın
Elbet gelir cihân-ı dile Beste-ısfahân
Âlemde devrederse eğer böyle âşikâr
Âhir düşer Nühüft’e neyin seyri nâgehân

(Frenkçin)
Açınca mutribe yâr perdeyi kemençe ile
Gönül nice nice Râhat-fezâ cihâna gelir
Şeref-nümâ ile bir kez görünce devletini
Cihân içinde cihân âsumân-ı câna gelir
(Bileşik Nim Sofyan)
Nây ü kudüm, dâire seyrin edip âh ile
Verdi karar Kâr’ına böylece Pençgâh ile
Dinle Mürid nağmeler içre Gönül seyrini
Arz u semâ, cân u dil devrin eder mâh ile